Dr. Ahmet Özyiğit 1981 yılında Kıbrıs'ın Mağusa ilçesinde dünyaya geldi. Özgen ve Dr. Savaş özyiğit'in üç çocuğunun en küçüğüdür.

1998 yılında lise eğitimini Türk Maarif Koleji'nde tamamladıktan sonra Amerika'nın Kansas eyaletinde ekonomi alanında lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Sonrasında yine aynı bilim dalında doktora eğitimini tamamlayan Özyiğit, bu alanda birçok makale yayınlamıştır.

Sonraları tıp bilimine ilgi duymaya başlayan Özyiğit, University of Nicosia Tıp Fakültesi'nde tıp eğitimi aldı. Bu eğitimin yanı sıra Leeds Üniversitesi'nde Klinik Embriyoloji üzerine yüksek lisans sonrasında University of South Wales'den de Endokrinoloji alanında lisansüstü eğitim aldı.

Eklektik bir akademik geçmişe sahip olan Dr. Özyiğit, özellikle kilo verme, metabolizma ve sağlıklı yaşlanma üzerine klinik çalışmalarını sürdürmektedir. American Academy of Anti-Aging Medicine'in aktif üyesi olan Dr. Özyiğit, hastalarına anti-aging, kilo verme ve beyin fonksiyonu iyileştirici tedaviler uygulamaktadır.

Sağlıklı Kilo Kontrolü: Genel Beslenme Önerileri

Kilo vermek kendi içerisinde bir hedef değil, daha sağlıklı bir yaşam için bir araç olarak görülmelidir. Kilo fazlası olan kişilerin kardiyovasküler risklerinin daha yüksek olduğu, tip 2 diyabet ve metabolik sendrom gibi sağlık sorunlarının daha sık görüldüğü bilinen bir gerçektir. Kilo verirken görüntümüzün güzelleşmesinin yanı sıra, biyolojik ve fizyolojik yönden de daha sağlıklı olmak bizim için önemli bir hedeftir.

Kilo kontrolü ve sağlıklı beslenme konusunda yeterince bilgi sahibi değilseniz, bir beslenme uzmanından yardım almanız oldukça önemlidir. Bunun yanı sıra, yeme bozukluğunuz olduğunu düşünüyor ve bu yeme bozukluğunun psikolojik/ psikiyatrik bir alt yapısı olduğunu düşünüyorsanız, mutlaka bir psikolog veya psikiyatrist yardımı almayı değerlendirmeniz gerekir. Bu konuda çekinceleriniz varsa veya nasıl bir yol izleyeceğinizi bilmiyorsanız, lütfen Dr. Ahmet Özyiğit ile görüşmeniz esnasında bu hususta yardım talebinde bulunun.

Genel Beslenme Önerileri

İnsan sağlığı için temel olan üç çeşit makrobesin (makromolekül) vardır. Bunlar karbonhidratlar, proteinler ve yağlar olarak adlandırılır. Vücudumuzun her makromoleküle de ihtiyacı vardır. Bu yüzden ketojenik ve dukan diyetleri gibi kısıtlayıcı diyetlerin uzun vadede sağlık üzerinde olumsuz sonuçları olabilmektedir. Ortalama bir yetişkinin günlük besinlerinin şu şekilde olması uygun görülür1:

Karbonhidrat: 45-65%

Protein: 10-35%

Yağ: 20-35%

Karbonhidrat dendiği zaman genellikle ekmek, makarna ve pirinç gibi gıdalar aklımıza gelir fakat sebzeler, baklagiller ve diğer birçok gıda karbonhidrat bakımından oldukça zengindir. Aradaki fark, şeker, ekmek, pirinç ve makarna gibi karbonhidratlı gıdaların glisemik endekslerinin yüksek olması ve sebze ve baklagil tarzı karbonhidratlı gıdaların glisemik endeksinin daha düşük olmasıdır.

Glisemik endeks, bir gıdanın ne hızda şekere dönüşerek kana karıştığını gösterir. Glisemik endeksi yüksek gıdalar hızla şeker ve akabinde insülin seviyelerini yükselteceği için, insülin direnci, reaktif hipoglisemi ve tip 2 diyabet durumlarında olumsuz etkiler gösterecektir. Özellikle insülin direnci olan, diyabet hastası olan veya reaktif hipoglisemi sorunu yaşayan kişilere daha düşük glisemik endeksi olan gıdalar tüketmesi önerilir2. Glisemik endeksi yüksek gıdaların tüketimi, özellikle uzun süren açlıktan sonra bu gıdaların tüketimi vücuttaki şeker ve insülin seviyelerinde dengesizliklere yol açacağından yeme bozukluklarına da sebebiyet verebilmektedir.

Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu sağlıklı yağlar, daha çok omega-3 ve omega-6 içerikli yağlardır. Balıklar, zeytin yağı, avokado ve muz gibi gıdalarda bulunan bu yağlar, beslenme ritüelimizin birer parçası olmalıdır. Fakat doymuş yağ oranı yüksek hayvansal yağlar ve margarinler günlük gıda tüketimimizde yer almasa da olur.

Yemeklerimiz mutlaka protein ve sebze ağırlıklı olmalıdır. Basit karbonhidratlar (makarna, pilav, ekmek) tabağımızın sadece küçük bir bölümünü oluşturmalıdır. Yemekleri yerken asla basit karbonhidratlar ile yemeğe başlamayın. Basit karbonhidratların glisemik endeksi çok yüksek olduğundan dolayı ani şeker yükselmesi ve ani insülin yükselmeleri yaşarsınız. Örneğin uzun süre aç kalan bir kişinin direkt olarak makarna, pizza, ekmek, pilav tarzı şeyler tükettikten sonra uykusunun gelmesi veya bir müddet içerisinde tatlı yeme istekliliği olması, reaktif hipoglisemi gibi bir durumun habercisi olabilir. Reaktif hipoglisemi, ani yükselen şeker karşısında kontrolsüzce salgılanan insülinin yarattığı bir durumdur. Bu tarz dengesizlikler ileride diyabetin ve yeme bozukluklarının davetçisi olurlar.

Semaglutide (Ozempic veya Wegovy) Enjeksiyonu

Semaglutide adlı enjeksiyon, glukagon benzeri peptid, yani GLP-1 analoğu kapsamında bir ilaçtır. Bu ilacı ticari isimleri olan Ozempic veya Wegovy olarak da biliyor olmanız mümkün.

Özellikle son zamanlarda iştah kontrolü ve kilo kaybı konusunda elde ettiği başarı ile adından sıkça söz ettiren Semaglutide enjeksiyonu, haftada bir uygulanıyor olması ve yan etki profilinin de oldukça masum olmasından ötürü ciddi bir talep elde etmiştir.

Bu ilacın temelde belli başlı etkileri vardır. Bunlar başlıca6,7,8:

  • İştah kontrolü ile yemeklere ve içeceklere olan ilginin azalması
  • Yemek yendikten sonra gıdaların mideden bağırsağa geçişinin yavaşlaması ve dolayısı ile midedeki tokluk hissiyatının normalden daha uzun sürmesi.
  • Beyindeki dopamin seviyesini dengeleyerek, beynimizin ödül olarak algıladığı bazı gıda ve içeceklerin ayni hazzı vermemesi.

Bu son madde aslında oldukça önemlidir çünkü çoğu hastamın en büyük şikayeti tok olsa bile yemek yeme istekliliğinin olması ve patolojik seviyede gıda tüketiminin olmasıdır. Bu ilacın beyinden gelen bu patolojik durumu regüle edebilmesi, binge eating veya binge drinking olarak da adlandırılan “tıkınırcasına yeme bozukluğu” veya sınırsızca yemek yeme veya içki içme durumunun önüne geçmeyi de sağlar.

Bu tedaviden fayda görecek olan kişiler başlıca şu şekilde gruplandırılabilir:

– Yeme bozukluğu olan ve gıdalar ile sağlıksız bir ilişkisi olan kişiler

– Porsiyonları büyük ve normalin üzerinde gıda alımı olan kişiler

– İnsülin direnci olan kişiler

– Alkol tüketimi fazla olan ve buna bağlı sağlık sorunu gelişmekte olan kişiler

Yakın tarihte Amerika’nın Food and Drug Administratın’ı (FDA), bu ilacın kullanımı için 12 yaş üzerine onay vermiştir. Yani kilo ve yeme problemi olan çocuklarda da bu problem daha da büyümeden tedavi edilmesi uygundur. Tedaviye başlamadan önce belli başlı testlerin yapılması ve bu doğrultuda tedavi uygulanması gerekmektedir. Bir hekim ile görüşmeden ve belli başlı testlerden geçmeden kendi başınıza bu tedaviyi uygulamanız olumsuz sonuçlar doğurabilir. Neticede kullanılacak olan bir ilaçtır ve kullanım dozunun ve süresinin kişiye özel tasarlanması gerekir.

Semaglutide enjeksiyonlarına başlamadan önce bazı tıbbi testler yapılması, tedavinin güvenli ve etkili olmasını sağlamak için gereklidir. Semaglutide, öncelikle şeker dengesini yönetmek ve kilo kaybı için kullanılan bir ilaçtır. Kan şekeri seviyelerini etkiler ve metabolik fonksiyonlara etki eder.

Neden Başlamadan Önce Test Yaptırmalıyım?

1- Bazal sağlık Durumunun Değerlendirilmesi: Başlangıç esnasında karaciğer ve böbreklerin fonksiyonunun değerlendirilmesi önemlidir. Her ilaç ya karaciğer ya da böbrek ekseninden metabolize edilir. Bu yüzden genel olarak herhangi bir ilaca başlarken bu organların genel sağlık durumuna bakılması önemlidir.

2- Başka Sağlık Sorunlarının Belirlenmesi: Özellikle tiroid bozukluğu olan hastaların esas kilo probleminin kaynağı tiroidlerin yetersiz çalışması olabilir. Bu yüzden tedaviye başlanmadan, kilo probleminin altında yatan başka bir problem varsa, bunun tespiti önemlidir. Pankreas enzimlerinde yükseklik varsa, bunun araştırılması ve pankrease etki edebilecek ilaçların kullanılmaması önemlidir.

3- Tedavi Öncesi ve Sonrası Mukayesesinin Yapılabilmesi: Genellikle sağlık parametrelerinde bir iyileşme görülmesi beklediğinden ötürü, öncesi ve sonrasını mukayese yapabilmek adına testlerin yapılması önemlidir.

Semaglutide Kullanımına Başlamadan Önce Uygulanan Yaygın Testler

1. Kan Şekeri Testleri (AKŞ, Homa-IR ve HbA1c): Mevcut kan şekeri seviyelerini ve uzun vadeli kan şekeri kontrolünü değerlendirmek için yapılır. Bunun yanı sıra, kişinin insülin direnci değerlendirilir.

2. Böbrek Fonksiyon Testleri (Kreatinin ve BUN): Semaglutide enjeksiyonu böbrek fonksiyonlarını etkileyebilir, bu testler böbrek sağlığının temelini değerlendirir.

3. Karaciğer Fonksiyon Testleri (ALT, AST, GGT, Bilirubin): Karaciğerin ilacı etkili bir şekilde metabolize edebileceğinden emin olmak için önemlidir.

4. Tiroid Fonksiyon Testi (TSH, fT4): Semaglutide, tiroid kanseri veya bazı tiroid hastalıkları olan kişiler için uygun olmayabilir. Aynı zamanda, tiroid bozukluğu olan kişilerin öncelikle tiroid bozukluğunun giderilmesi daha anlamlıdır.

5. Pankreas Enzimleri: Semaglutid pankreası etkileyebilir, bu yüzden bu enzimler mevcut pankreas sorunlarını dışlamak için kontrol edilir.

6. Lipid Profili: Kolesterol seviyelerini değerlendirmek için yapılır, çünkü metabolik sağlığı yönetmek, özellikle kilo kaybı için bütünsel bir yaklaşım gerektirebilir.

Eğer bu testlerde biz bozukluk gözlemlenirse, daha ileri tetkikler (tiroid USG, tüm batın USG gibi) istenebilir.

Semaglutide Enjeksiyonu ile Başarı Ne Orandadır?

Semaglutide (Ozempic veya Wegovy), daha önce çıkan liraglutide (saxenda) adlı ilaca göre başarı yönünden oldukça üstündür. Liraglutide ile elde edilen kilo kaybı ortalama olarak başlangıç vücut ağırlığının %8.3’üne denk gelirken9, Semaglutide ile kilo kaybı başlangıç kilosuna göre vücut ağırlığının %15’inin üzerindedir10.

Liraglutide kullanan kişilerin %54’ünde anlamlı bir kilo kaybı görülmüştür11. Semaglutide kullanan kişilerde kilo verme başarısı %86 olarak ölçülmüştür12. Yani, semaglutide kullanan her 100 kişiden 86’sı kilo verebilmeyi başarmaktadır. Diğer taraftan bakacak olursak, tedavi uygulanan 100 kişiden 14’ü bu tedaviden fayda görmemektedir. Bunun en temel sebeplerinden biri kronikleşmiş inflamasyon veya iltihaplanma olabilir.

Semaglutide enjeksiyonu ile kilo verme veya iştah kapatma konusunda başarı elde edemeyen kişilerde kronik inflamasyon, hatta metabolik aktiviteyi bozan kronik inflamasyon, yani metaflamasyon sorunu olması oldukça yüksek bir ihtimaldir.

Metaflamason: Kronikleşen ve Metabolik Düzeni Bozan İnflamasyon

Vücutta uzun süren kronik inflamasyon (iltihaplanma), metabolik hastalıkların temelinde yatan önemli bir faktördür ve özellikle obezite ve yaşla ilişkili patolojilerde görülen kronik, düşük dereceli, çözülmeyen bir iltihaplanma türüdür. Metabolik olarak orkestralanmış bu durum, enerji ve besin maddelerinin düzenlenmesi, çeşitliliği ve miktarı ile makromoleküler sentez ve yıkım süreçlerinin yönetimi gibi temel yaşamsal işlevlerle yakından ilişkilidir. Sağlıklı bir organizma için hayati öneme sahip bu sistemler, özellikle kronik metabolik hastalıkların fizyolojisi ve patolojisinde kritik roller oynar13.

Metaflamasyon, uzun süreli kronik iltihaplanmanın kritik metabolik organlarda meydana getirdiği bozuklukları tanımlayan yeni bir terim olarak karşımıza çıkar. Bu durum, kronik iltihaplanma, dislipidemi, insülin direnci gibi sorunlara yol açarak diyabet, karaciğer yağlanması, kardiyovasküler ve solunum problemleri, kanser gibi obezite ve yaşla ilişkili patolojilerin zeminini hazırlar14.

Metaflamasyonun yönetimi ve anlaşılması, modern tıbbın önemli hedeflerinden biridir çünkü bu durum, geniş bir metabolik hastalık yelpazesinde temel bir etken olarak görülür. Diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri, anti-inflamatuar tedaviler ve metabolik düzenlemeye yönelik ilaçlar bu sürecin yönetiminde potansiyel stratejiler arasındadır.

Metaflamasyon, vücudunuzun insülin direnci geliştirmesine ve glukozu etkili bir şekilde kullanamamasına neden olur. Bu durum, kan şekerinin yükselmesine ve insülin seviyelerinin artmasına yol açarak kilo kaybının önünde bir engel olarak durur. Ayrıca, metaflamasyonun artması, yağ hücrelerinin büyümesine ve artmasına yol açar, bu da kilo verme çabalarını daha da zorlaştırabilir. Kısacası, metaflamasyon, hem kilo alımına sebep olabilen hem de kilo veriminin önünde engel olarak duran bir problem olarak karşımıza çıkar.

Obezite ve metaflamasyon arasındaki ilişkiye bakacak olursak, yağ dokusundaki inflamasyon (veya diğer adı ile iltihaplanma), mevcut yağ dokusunu işlevsiz getirir. Yağ dokusu her ne kadar da istenmeyen veya kötü olarak görülen bir olgu olsa da, ideal miktarda bulunan yağ dokusunun vücudumuzdaki birçok aktivitede oldukça önemli rolleri vardır. Yağ dokusunun fonksiyonunu yitirmesi sadece insülin direncine katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda metabolik düzenlemede rol oynayan adipokinlerin salgılanmasını da etkiler. Adipokinler, yağ dokusu tarafından salgılanan sitokinlerdir. Adipokinler hem iyi hem de kötü etkileri olan sitokinlerdir. Belli miktarlarda olan salgı, hem kalp koruyucu, hem insülin direnci ve metabolik sıkıntılara karşı koruyucu hem de bağışıklık sistemi üzerinde rolü olan bir durumdur. Öte yandan, fazla miktarlarda olan salgılar, veya işlevsiz yağ dokusunun etkin salgı yapamadığı durumlar metabolik dengesizlikleri ve kilo verme direncini de yanında getirir. Bu noktada, semaglutide veya diğer GLP1 analogları bile yetersiz kalır ve kişilerde kilo kaybının önünde ciddi bir engel buluruz.

Metaflamasyonun azaltılmasına yardımcı olduğu bilinen hayat tarzı değişiklikleri sağlıklı ve anti-inflamatuar beslenme, egzersiz ve spor ve bununla birlikte vücuttaki kronik inflamasyonu azaltmaya yardımcı gıda takviyeleri alınabilir.

Kronik iltihabı yönetmek, genel sağlık için hayati öneme sahiptir ve yaşlanma ile ilişkili birçok hastalığın, örneğin kalp hastalığı, diyabet ve kanser gibi hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir. Belirli takviyeler, anti-inflamatuar özellikleri nedeniyle kronik iltihabın yönetilmesine yardımcı olabilir ve sağlıklı bir yaşam tarzıyla birlikte kullanıldığında faydalı olabilir. İşte anti-inflamatuar etkileri destekleyen kanıtlara sahip takviyeler:

1. Omega-3 Yağ Asitleri: Balık yağı, krill yağı ve yosun yağı gibi kaynaklarda bulunan omega-3 yağ asitleri (EPA ve DHA), bilinen anti-inflamatuar özelliklere sahiptir. İltihapla ilişkili maddelerin (örneğin inflamatuar eikozanoidler ve sitokinler) üretimini azaltabilir ve kronik iltihaplanmanın azalmasına katkı sağlayabilirler. Omega 3 yağ asitleri özellikle ileri yaşlarda kardiyovasküler risklerin azaltılmasında da ciddi boyutta rol oynarlar. Omega-3 yağ asitlerinin istenilen düzeyde olan kişilerin, omega-3 yağ asitleri düşük olan kişilere oranla kardiyovasküler sebeplerden ve kanser’den dolayı ölüm riskinin %13 daha düşük olduğu kapsamlı bilimsel çalışmalar ile ortaya konmuştur15.

2. Kurkumin (Zerdeçal): Zerdeçalın aktif bileşeni olan kurkumin, güçlü anti-inflamatuar ve antioksidan özelliklere sahiptir. Ancak, kurkumin bağırsaktan zayıf emilir, bu yüzden emilimi artırmak için genellikle karabiberde bulunan piperin ile birlikte alınması önerilir. Bazı kurkumin preparatları kendiliğinden piperin içerikli oldukları için daha güçlü bir emilime sahiptirler. Eğer kurkumin takviyesi kullanılacaksa, piperin ile birlikte hazırlanan preparatlar tercih edilmelidir. Özellikle metaflamasyona bağlı kronik durumlarda kilo vermeye katkıda sağladığı yönünde bilimsel çalışmalar mevcuttur16.

3. Astralagus (Çin Yeşil Çayı) Ekstresi: Yeşil çay, epigallokateşin gallat (EGCG) gibi polifenoller içerir ve anti-inflamatuar ile antioksidan etkilere sahiptir. Öte yandan, spesifik olarak Astralagus olarak bilinen çin çayı, anti-inflamatuar ve antioksidan etkilerinin yanı sıra, telomeraz aktivitesini artırmaya sebep olur. Yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konan bu özellik, kromozomlarda telomer boyunun uzamasına veya kısalma hızının azalmasına sebebiyet vererek insan ömrünü uzatmaya katkı koyar17.

4. Rezveratrol ve Pterosilben: Üzümlerde, meyvelerde ve yer fıstığında bulunan resveratrol, anti-inflamatuar ve antioksidan özellikleri nedeniyle incelenmiştir ve kronik hastalıklara karşı koruma sağlayabilir. Pterosilben, kimyasal olarak rezveratrol ile ilişkili bir stilbenoiddir. Yapılan çalışmalarda, rezveratrole oranla vücuttaki emiliminin ve aktivitesinin daha yüksek olduğu söylenebilir. Pterosilbenin antioksidan aktivitesi kapsamlı bir şekilde araştırılmış ve anti-karsinogenezde, nörolojik bozuklukların modülasyonunda, vasküler hastalıkların iyileşmesinde ve diyabet tedavisinde rol oynadığı gösterilmiştir18.

5. Vitamin D: Yeterli düzeyde vitamin D, bağışıklık fonksiyonu için önemlidir ve kronik inflamatuar hastalıkların riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Vitamin D eksikliği görülen kişilerde kronik inflamasyon oluşma riskinin oldukça daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bu sebeple, D vitamini düzeyi düşük olan kişilerde D vitamini takviyesi yapılması, kronik inflamasyonun azalmasına yardımcı olabilmektedir.

6. Alfa-Lipoik Asit: Bu antioksidan, hücresel enerji metabolizmasında rol oynar ve özellikle insülin direnci, kalp hastalığı ve diğer durumlarla bağlantılı iltihabı azaltmada anti-inflamatuar etkilere sahip olduğu gözlemlenir19.

Takviyelerin kullanımına dikkatli yaklaşmak önemlidir, çünkü bazı takviyeler bazı ilaçlarla etkileşime girebilirler ve herkes için uygun olmayabilirler. Tüm takviyelerin aynı anda alınması da istenmeyen sonuçlar doğurabilir çünkü her ne kadar da antioksidanlar ve anti-inflamatuar özelliği olan takviyeler metabolik sağlığımızı geri kazanmak için bir yöntem olsalar da, vücudumuzda bir miktar oksidan bulunması da bağışıklık sisteminin aktif olarak düzgün çalışması için önemlidir. Oksidatif hasarı onarırken, redüktif hasara yol açılmaması oldukça önemli bir unsurdur. Bu yüzden, sağlık şikayetinizin doğrultusunda size özel bir tedavi düzenlenmesi sağlığınız için en doğru yöntemdir. Özellikle kronik durumları yönetmek amacıyla yeni bir takviye başlamadan önce her zaman anti-aging konusunda uzmanlaşan doktorlara danışılmalıdır.

Sağlıklı bir diyet, düzenli egzersiz, yeterli uyku ve stres yönetimi gibi yaşam tarzı değişiklikleri her zaman bu tür takviyelerin yanı sıra hayatınıza katılması gereken unsurlardır. Takviyeler tek başına sizi sağlıklı bir birey yapmaya yetmez ve sağlıklı bir yaşam sürmenin yerine geçmez. Egzersiz ve beslenme gibi unsurlar her zaman için sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmez parçalarıdır.

Bunların yanı sıra, stres yönetimi, uyku hijyeni ve bağırsak sağlığı da kilo verimi için önemli unsurlardır.

Stres yönetimi için nefes egzersizi, meditasyon veya yoga gibi aktiviteler sizin için uygun değilse veya stres seviyenizi azaltmak için yeterli gelmiyorsa, Ashwaganda gibi takviyeler hem doğal hem de sağlık üzerindeki ek katkıları ile stres yönetimi için oldukça faydalı olabilir.

Bağırsak sağlığının optimizasyonu, şişkinliği azaltmak, konstipasyonu önlemek ve genel anlamda bağırsak-beyin ilişkisini güçlendirmek için oldukça önemlidir. Bağırsak sağlığını koruyabilmek için yararlı bakteri florasının yaşayabileceği optimal bir ortam hazırlamak gerekir. Bu ortam, paketlenmiş gıdalar ve şeker tüketiminin oldukça az olduğu, bol sebze ve lifli gıdaların tüketildiği bir ortam olmalıdır. Bununla birlikte periyodik prebiyotik ve probiyotik desteği de oldukça önemlidir. Prebiyotikler, bağırsaklardaki yararlı bakterilerin ideal kolonizasyonuna ortam sunan gıdalardır. Örneğin tam tahıl, muz, yeşil sebzeler, soğan, sarmısak ve enginar gibi besinler prebiyotik besinlerdir. Probiyotikler ise yararlı bakterileri bağırsak florasına katan takviyelerdir. Yani bu bakterileri içerirler. Mesela yoğurt, kefir veya eczanelerde satılan takviyeler probiyotik takviyelerdir. Probiyotik takviyeleri ile bağırsak floramızın düzelmesini sağlayabilir, prebiyotikler ile bu ortamın sürdürülebilir olmasını sağlayabiliriz.

Uyku kalitesinin optimizasyonu, genel olarak dinlenmiş kalkmak ve daha iyi bir seviyede fonksiyon göstermek herkesin istediği bir durumdur. Lakin gerek stres, gerek uyku apnesi gibi medikal durumlar, uyku kalitesinin azalmasına sebebiyet verebilmektedir.

Olası Yan Etkiler Nelerdir?

Semaglutide enjeksiyonunun bazı yaygın ve nadir yan etkileri olabilir. Bu yan etkiler, genellikle dozun ilk haftalarında daha belirgin olup vücut ilaca alıştıkça azalabilir.

1. Yaygın Yan Etkiler

Bu yan etkiler semaglutide kullananların %10’unda veya daha fazlasında görülebilir.

Bulantı: En yaygın yan etkilerden biridir ve genellikle tedaviye başlandıktan sonra azalır.

Kusma: Özellikle yüksek dozlarda veya tedavinin ilk aşamalarında ortaya çıkabilir.

İshal: Sık görülen bir diğer yan etkidir; genellikle hafif ve geçici olur.

Kabızlık: Semaglutide bağırsak hareketlerini etkileyebileceğinden bazı kullanıcılarda kabızlık yapabilir.

Karın Ağrısı: Bulantı, kusma veya kabızlık gibi yan etkilerle birlikte ortaya çıkabilir.

Bu yan etkiler genellikle ilk haftalarda gözlemlenebilmekte ve sonrasında azalarak geçmektedir. Özellikle kabızlık problemi yaşanmaması için bol lifli gıdaların diyetimizde olması ve bol su içimi oldukça önemlidir.

2. Daha Az Yaygın Yan Etkiler

Bu yan etkiler, %1 ila %10 arasında bir sıklıkla görülebilir.

İştah Kaybı: Bazı kişilerde iştah azalması normalden daha fazla olabilmektedir. Bu durumda, ilaç dozunun azaltılması veya enjeksiyon sıklığının azaltılması gerekebilir.

Hazımsızlık (Dyspepsi): Mide ekşimesi, gaz ve rahatsızlık hissi ortaya çıkabilir. Bu tür durumlarda yaşanan yan etkinin şiddetine göre kısa süreli bir mide koruyucu takviye veya gıda alımının düzenlenmesi gerekebilir veya çok şiddetli durumlarda enjeksiyonun bırakılması gerekebilir.

Baş Ağrısı: Semaglutide kullanımıyla ilişkili olarak bazı kişilerde baş ağrısı görülebilir. Bu, genellikle enjeksiyondan sonraki 1-2 gün gözlemlenmektedir.

Yorgunluk ve Halsizlik: Bazı kullanıcılar kendilerini halsiz veya enerjisiz hissedebilir. Bunun en temel sebebi, iştah kaybı ile birlikte gerekli vitamin ve minerallerin alınmaması olabilir. Bu yüzden protein ve sebze dengesinin doğru kurulması önem arz eder.

3. Nadir Yan Etkiler

Bu yan etkiler, %1’den daha düşük bir sıklıkla görülebilir.

Safra Kesesi Problemleri: Safra taşı ve safra kesesi iltihabı gibi problemler nadir de olsa görülebilir. Bunun sebebi genellikle ilacın direkt olarak yan etkisi değil, daha çok hızlı kilo verimi ile alakalıdır.

Pankreatit (Pankreas İltihabı): Nadir ancak ciddi bir yan etkidir; semaglutide kullananlarda çok seyrek olarak pankreatit gelişebilme ihtimali olabilir. Her ne kadar da böyle bir ilişki olmadığına dair ciddi bilimsel yayınlar olsa da, yine de bu ihtimal göz önünde bulundurulur.

Tiroid Problemleri: Klinik çalışmalarda, özellikle yüksek dozlarda tiroid C-hücresi tümörleri ile bir ilişki gözlenmiştir, ancak bu risk insanlarda doğrulanmamıştır.

Böbrek Problemleri: Semaglutide, özellikle sıvı kaybına (dehidrasyona) neden olabilecek şiddetli bulantı veya kusma ile birlikte böbrek fonksiyonunu etkileyebilir. Sıvı dengesinin doğru kurulması ve aşırı sıvı kaybı durumlarında mutlaka hekiminize danışılması önemlidir.

4. Çok Nadir Yan Etkiler

Bu yan etkiler %0.1’den daha düşük bir sıklıkla görülür.

Alerjik Reaksiyonlar: Deri döküntüleri, kaşıntı veya nefes almada zorluk gibi ciddi alerjik reaksiyonlar çok nadir görülür.

Retinopati (Görme Bozuklukları): Özellikle diyabet hastalarında daha fazla görülür; gözde kanamalar veya görme kaybı gibi semptomlarla ortaya çıkabilir. Bu durumun bu ejeksiyon ile alakalı olup olmadığı bilinmemektedir, fakat tip 2 diyabet hastalarında bu ilaç kullanımı esnasında görülebilmesi, bu ihtimali artırmaktadır. Fakat bu ilacı kullanmayan tip 2 diyabet hastalarında da bu rahatsızlığın görülmesi, bu ilacın yan etkisi olma ihtimalini zayıflatmaktadır.

Olası Yan Etkileri Azaltma Önerileri:

Doz Ayarlaması: Doza yavaşça başlamak ve doz artışını kademeli yapmak, yan etkilerin şiddetini azaltır. Bu yüzden, Dr. Ahmet Özyiğit’in protokolleri hızlı doz artışları yapılmayacak şekilde ilerler.

Bol Su İçmek: Özellikle mide bulantısı ve kusma gibi yan etkiler için önemlidir; vücudun sıvı dengesi korunmuş olur.

Yemekle Birlikte Kullanım: Bazı kişiler, enjeksiyonu yemekle veya yemekten sonra yapmanın mide bulantısını azalttığını gözlemleyebilir.

Yan etkiler genellikle hafif veya orta şiddette olsa da, herhangi bir ciddi yan etki veya rahatsızlık yaşarsanız en yakın sağlık kuruluşuna başvurmanız önemlidir.

Referanslar

1. Kehoe, L. et al. (2021) ‘Energy, macronutrients, dietary fibre and salt intakes in older adults in Ireland: Key sources and compliance with recommendations’, Nutrients, 13(3), p. 876. doi:10.3390/nu13030876. 

2. Jenkins, D.J. et al. (2002) ‘Glycemic index: Overview of implications in health and disease’, The American Journal of Clinical Nutrition, 76(1). doi:10.1093/ajcn/76.1.266s. 

3. Vasim, I., Majeed, C.N. and DeBoer, M.D. (2022) ‘Intermittent fasting and Metabolic Health’, Nutrients, 14(3), p. 631. doi:10.3390/nu14030631. 

4. Song, D.-K. and Kim, Y.-W. (2023) ‘Beneficial effects of intermittent fasting: A narrative review’, Journal of Yeungnam Medical Science, 40(1), pp. 4–11. doi:10.12701/jyms.2022.00010. 

5. Longo, V.D. et al. (2021) ‘Intermittent and periodic fasting, longevity and disease’, Nature Aging, 1(1), pp. 47–59. doi:10.1038/s43587-020-00013-3. 

6. Aranäs, C. et al. (2023) ‘SEMAGLUTIDE reduces alcohol intake and relapse-like drinking in male and female rats’, eBioMedicine, 93, p. 104642. doi:10.1016/j.ebiom.2023.104642. 

7. Nicolau, J. et al. (2022) ‘Short term effects of semaglutide on emotional eating and other abnormal eating patterns among subjects living with obesity’, Physiology & Behavior, 257, p. 113967. doi:10.1016/j.physbeh.2022.113967. 

8. Zhong, P. et al. (2022) ‘Efficacy and safety of once-weekly semaglutide in adults with overweight or obesity: A meta-analysis’, Endocrine, 75(3), pp. 718–724. doi:10.1007/s12020-021-02945-1. 

9. Pi-Sunyer, X. et al. (2015) ‘A randomized, controlled trial of 3.0 mg of liraglutide in weight management’, New England Journal of Medicine, 373(1), pp. 11–22. doi:10.1056/nejmoa1411892. 

10. Garvey, W.T., Batterham, R.L., Bhatta, M. et al. Two-year effects of semaglutide in adults with overweight or obesity: the STEP 5 trial. Nat Med 28, 2083–2091 (2022). https://doi.org/10.1038/s41591-022-02026-

11. Davies, M.J. et al. (2015) ‘Efficacy of liraglutide for weight loss among patients with type 2 diabetes’, JAMA, 314(7), p. 687. doi:10.1001/jama.2015.9676. 

12. Wilding, J.P.H. et al. (2021) ‘Once-weekly semaglutide in adults with overweight or obesity’, New England Journal of Medicine, 384(11), pp. 989–1002. doi:10.1056/nejmoa2032183. 

13. Christ, A., Latz, E. The Western lifestyle has lasting effects on metaflammation. Nat Rev Immunol 19, 267–268 (2019). https://doi.org/10.1038/s41577-019-0156-1

14. Hotamisligil, G.S. (2017) ‘Inflammation, metaflammation and immunometabolic disorders’, Nature, 542(7640), pp. 177–185. doi:10.1038/nature21363. 

15. Harris, W.S. et al. (2021) ‘Blood N-3 fatty acid levels and total and cause-specific mortality from 17 prospective studies’, Nature Communications, 12(1). doi:10.1038/s41467-021-22370-2. 

16. Unhapipatpong, C. et al. (2023) ‘The effect of curcumin supplementation on weight loss and anthropometric indices: An umbrella review and updated meta-analyses of randomized controlled trials’, The American Journal of Clinical Nutrition, 117(5), pp. 1005–1016. doi:10.1016/j.ajcnut.2023.03.006. 

17. Guinobert, I. et al. (2020) ‘The use of natural agents to counteract telomere shortening: Effects of a multi-component extract of astragalus mongholicus Bunge and Danazol’, Biomedicines, 8(2), p. 31. doi:10.3390/biomedicines8020031. 

18. Nagarajan, S. et al. (2022) ‘New insights into dietary Pterostilbene: Sources, metabolism, and health promotion effects’, Molecules, 27(19), p. 6316. doi:10.3390/molecules27196316. 

19. Salehi, B. et al. (2019) ‘Insights on the use of α-lipoic acid for therapeutic purposes’, Biomolecules, 9(8), p. 356. doi:10.3390/biom9080356. 

Bu Yazıyı Paylaş:
Dr. Ahmet Özyiğit
Dr. Ahmet Özyiğit

Dr. Ahmet Özyiğit 1981 yılında Kıbrıs'ın Mağusa ilçesinde dünyaya geldi. Özgen ve Dr. Savaş özyiğit'in üç çocuğunun en küçüğüdür.

1998 yılında lise eğitimini Türk Maarif Koleji'nde tamamladıktan sonra Amerika'nın Kansas eyaletinde ekonomi alanında lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Sonrasında yine aynı bilim dalında doktora eğitimini tamamlayan Özyiğit, bu alanda birçok makale yayınlamıştır.

Sonraları tıp bilimine ilgi duymaya başlayan Özyiğit, University of Nicosia Tıp Fakültesi'nde tıp eğitimi aldı. Bu eğitimin yanı sıra Leeds Üniversitesi'nde Klinik Embriyoloji üzerine yüksek lisans sonrasında University of South Wales'den de Endokrinoloji alanında lisansüstü eğitim aldı.

Eklektik bir akademik geçmişe sahip olan Dr. Özyiğit, özellikle kilo verme, metabolizma ve sağlıklı yaşlanma üzerine klinik çalışmalarını sürdürmektedir. American Academy of Anti-Aging Medicine'in aktif üyesi olan Dr. Özyiğit, hastalarına anti-aging, kilo verme ve beyin fonksiyonu iyileştirici tedaviler uygulamaktadır.

Yazılar: 19