Wellness ve Anti-aging Uygulamaları
Wellness ve Anti-aging Uygulamaları
Fenotipik Yaş Nedir ve Nasıl Hesaplanır?
Bir kişinin yaşlanma hızının, o kişinin kronik hastalık riski üzerinde önemli etkisi vardır. Bu nedenle, bazı gözlemlenebilir özellikleri kullanarak kişinin yaşlanma hızını ölçmek ileride meydana gelebilecek kronik hastalıkların önlemini alabilmek adına etkin bir yol olabilecektir.
Kişinin yaşlanma hızını ve mevcut fizyolojik yaşını görebilmek adına rutin olarak ölçülebilen laboratuvar belirteçlerine dayanarak yeni bir yaşlanma ölçüsü olan fenotipik yaş geliştirildi. Bu ölçüm, UCLA’den bir grup bilim adamının yaşları 20 ve 84 arası değişen toplamda 11,432 kişiyi inceleyerek geliştirilen bir ölçüm olup, kişilerin biyolojik ve fizyolojik olarak kaç yaşında olduklarını tespit eder. Kısacası, fenotipik yaşınız, kronolojik yaşınıza kıyasla biyolojik olarak kaç yaşında olduğunuzu söyler.
Kronolojik yaş tek başına ölüm riskinin çok güçlü bir belirleyicisidir. Her insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Bu durumda ilerleyen yaşlarda kişilerin ölme ihtimali gitgide artan bir durumdur. Fakat, kişinin kronolojik yaşına ek olarak sağlığına gösterdiği özeni, yaşam tarzını ve genetik mirasını da bu denkleme kattığımız zaman, bireysel farklılıkları da ölçmüş oluruz. Fenotipik yaş hesaplanmasında kullanılan kan testleri, bu bireysel farklılıkları da göz önüne almamızı sağlamaktadır. Fenotipik yaşın hesaplanabilmesi için, kişinin kronolojik yaşına ek olarak aşağıdaki parametreler kullanılır:
Albümin: Albümin, bazı ilaç ve hormonlar da dahil olmak üzere, birçok küçük molekülün damar içerisinde kan yoluyla taşınmasına yardımcı olur. Kandaki sıvının damar içerisinde kalmasına ve dokulara sızmasını önlemede önemli bir rol oynar.
Kreatinin: Serum kreatinin seviyesi, böbreklerin kanı filtreleme becerisinin ölçüsü olarak kullanılan bir testtir. Kretinin seviyesi yükseldikçe, böbreklerin işlevini tam olarak yapamadığı anlaşılır.
Açlık kan şekeri: Açlık kan şekeri, 8 saat içerisinde bir gıda tüketimi olmadan ölçülen kandaki glukoz seviyesinin ölçümüdür. Yüksek şeker, pre-diyabet ve diyabet göstergesi olarak kabul edilir. Şeker seviyesinin kontrolsüzce yükselmesi, vücutta kronik enflamasyon ve uzun vadede doku ve organ hasarı olarak karşımıza çıkar.
CRP: C-reaktif protein, karaciğerin vücuttaki iltihaplanmaya ve enflamasyona karşı ürettiği bir proteindir. Viral ve bakteriyel enfeksiyonlarda yükselebileceği gibi, kronik belli başlı hastalıklarda da yükseldiği bilinmektedir. CRP’nin yükselmesi, vücutta sağlık yönünden düzgün gitmeyen bir sürecin varlığı olarak algılanır.
Lenfosit yüzdesi: Beyaz kürelerden biri olan lenfositler, bağışıklık sistemimizin en önemli hücreleridir. Bu hücreler genellikle viral enfeksiyonlarda aktif rol oynarlar. Yüksek lenfosit sayısı, viral enfeksiyon veya kronikleşmiş bir inflamasyonun habercisi olabilir. Özellikle otoimün hastalıklarda yüksek lenfosit sayısı gözlemlenir.
Ortalama hücre hacmi (MCV): Kırmızı kürelerin ortalama boyutunu gösteren bir ölçümdür. Kırmızı kan hücrelerinin boyutunun küçük olması talassemi taşıyıcılığı ve demir eksikliği anemisi durumlarında gözlemlenir. Yüksek olan MCV, B12 ve folik asit eksikliği, pernisiyöz anemi ve karaciğer rahatsızlıklarına işaret edebilir.
Kırmızı hücre dağılım genişliği (RDW): Bu kan testi, bizlere kırmızı küreler arasındaki boyut farklılığını gösterir. Eğer kırmızı kürelerin boyutları birbirine çok yakınsa, RDW düşük olacaktır. Eğer kırmızı küreler arasında boyutsal farklılıklar yüksekse, o zaman RDW yüksek çıkacaktır. MCV testine paralel olarak, anemi ölçütü olarak kullanılan bir testtir.
Alkalin fosfataz: ALP olarak da bilinen alkalin fosfataz, vücudun çeşitli organları tarafından üretilen bir enzimdir. Daha yoğun olarak karaciğer, kemik, böbrekler ve sindirim sisteminde bulunur. ALP seviyesinin yükselmesi genellikle yukarıdaki organlarda bir sorun olabileceğine işaret eder. Düşük ALP seviyesi oldukça nadir görülen bir durum olmakla birlikte, yetersiz beslenme, çinko eksikliği ve tiroid rahatsızlıkları durumunda gözlemlenebilir.
Beyaz kan hücresi sayımı (WBC): Beyaz küreler vücudumuzda enfeksiyon ile savaşan hücrelerdir. Yükselen beyaz küre sayısı vücudumuzda aktif enfeksiyon olabileceğine işaret eder. Alerjiler ve romatizmal hastalıklarda da seviye olarak yükseldiği gözlemlenir. Düşük beyaz küre sayısı ise otoimün hastalıklar, kemik iliği ile alakalı sorunlar ve bazı kanserlere işaret edebilmektedir.
Kişinin fenotipik yaşı kronolojik yaşına oranla ne kadar yüksekse, sağlığı ile alakalı riskler de o denli yüksek olacaktır.