Wellness ve Anti-aging Uygulamaları
Wellness ve Anti-aging Uygulamaları
Aralıklı Oruç ve Besin Algılama Mekanizmaları
Yaşlanma, her canlının doğal bir süreci olarak kabul edilmekte ve hayatımızın bir parçası olarak düşünülmekteydi; ta ki 2018 yılının haziran ayında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından bir hastalık olarak kategorize edilene kadar. Bir hastalık olarak kabul edildiği zaman, yaşlanmanın tek bir tanım olarak kullanılmasının önüne geçmiş oluruz.
Yaşlanmak gerek görsel olarak gerek motor becerileri olarak gerekse hücresel olarak bazı becerilerin azalması ile meydana gelir. Eğer yaşlanmayı bir hastalık olarak görürsek, hastalığın seyrinin yavaşlatılabileceği veya hızlandırılabileceği de gerçeklik kazanır. Örneğin sigara ve alkol kullanımı, sağlıksız beslenme ve durağan bir yaşam şeklinin organlarımızı ve dokularımızı daha erken yaşlandırdığını tahmin edebiliriz. Peki yaşamsal aktivitelerimizin en temelinde oturan hücrelerimizi hedef alarak yaşlanmanın etkilerini azaltmak ve bu hastalığın seyrini yavaşlatmak mümkün müdür?
Hücresel gençleşme veya yaşlanmanın yavaşlamasını hedef almak için vücudumuzda zaten var olan bazı aktiviteler mercek altına alınarak incelenmiştir. Bunlardan bir tanesi ‘nutrient sensing pathway’ yani, besin algılama mekanizmasıdır.
Besin algılama mekanizmasının hücresel sağlığımız üzerinde oldukça önemli bir rolü vardır. Hücrelerimiz belli başlı reseptörlerle donanmıştır. Bu reseptörler, vücudumuzda ne kadar besin olduğunun sinyalizasyonunu sağlar. Örenğin glukoz ve amino asit seviyelerinin artışı ve bunun yanı sıra alınan besinlerle tetiklenen insülin, insülin benzeri büyüme faktörü, ATP ve NADH gibi etkileşimlerin olması.
Vücudumuzda en iyi bilinen ve tanımlanmış olan besin algılama mekanizmaları mTOR, IGF-1, Sirtuin-NAD ve AMPK olarak adlandırılır.
Mammalian target for rapamycin (mTOR) veya Türkçeleştirilmiş adı ile memeli rapamisin hedefi, birçok sinyal ağına bağlı olarak hücresel büyüme, otofaji ve apoptoz süreçlerini düzenler. Birçok bilimsel çalışma, mTOR mekanizmasının kanser, artrit, insülin direnci, osteoporoz ve diğer hastalıklarla da ilişkili olduğunu göstermiştir.
mTOR, amino asit seviyelerine bağlı olarak aktifleşen bir mekanizmadır. Gıdasal olarak alınan protein miktarı yükseldikçe, bağırsaklarda açığa çıkan amino asit seviyesi artacak ve buna bağlı olarak mTOR mekanizması da daha fazla aktif olacaktır.
İnsülin benzeri büyüme faktörü (IGF-1) ise vücuttaki insülin seviyesinin artışı ile aktifleşen bir mekanizmadır. İnsülin seviyesinin artması için glukoz seviyesinde bir artış gerekir. Bu durumda, şekerli ve nişastalı gıdaların tüketilmesi insülini, insülin ise IGF-1’i aktifleştirecektir.
Sirtuin-NAD mekanizması, hücresel enerji üretimini algılayan ve hücresel enerji seviyelerinin düşmesi ile aktifleşen bir mekanizmadır. Sirtuinler, NAD+’a bağlı seviyesinde değişiklik gösteren deasilazlardır. Sirtuinler aktifleştikleri zaman, metabolik etkinliğin artmasını sağlar ve mitokondriyal oksidatif metabolizmayı yukarıya doğru düzenleyerek oksidatif strese karşı direnç göstermemizi sağlar. Buna ilaveten antioksidan yollarının artırılmasını destekleyerek hasar onarımı açısından da büyük bir rol oynarlar. Hücresel enerji seviyesinin düşük olması genellikle besin alınmadığı zamanlarda olacağı için, açlık esnasında NAD seviyesi düşük olacak ve bu mekanizma çalışarak daha fazla hücresel enerji üretecektir. AMPK mekanizması da aynı Sirtuin-NAD mekanizması gibi, AMP eksikliğini algılayarak aktive olan bir mekanizmadır.
Kısacası, gıda alımı veya açlık seviyesine bağlı olarak aktifleşen dört temel besin algılama mekanizmasının varlığından bahsetmek mümkündür. Vücutta çok miktarda besin olduğu zaman, yaşlanma hızına artış sağlayan mTOR ve IGF-1 mekanizmaları daha aktif çalışacaktır. Öte yandan, vücutta az miktarda besin olduğu durumlarda ise bu iki mekanizmanın aktivitesi düşük olacak ve hücresel enerji üretimini sağlayan, hücresel onarım enzimlerini ve geri dönüşüm yollarını regüle eden mekanizmalar olan sirtuin-NAD ve AMPK daha aktif çalışacaktır.
Bu noktada, aralıklı oruç veya kalori kısıtlaması gibi beslenme türlerinin aslında sağlığımız için ne kadar önemli olabileceğini de anlamış oluyoruz. Oruç tutma ve uzun süre besin almamanın sirtuin aktivasyonu aracılığı ile gerek hücresel olarak daha sağlıklı olmamızı sağlayabilir, gerekse yaşam süresini uzatabilir.
Sirtuin aktivasyonunun yanı sıra, NAD+ seviyesini artırmaya yönelik uygulanan tedaviler de bu mekanizmanın etkin bir şekilde işlemesine olanak verir. NAD+ seviyesinin nasıl artırılabileceğini ve anti-aging tedavisi olarak NAD+ IV infüzyonunun uygulanması hakkındaki bilgiye ilgili blog yazısından ulaşabilirsiniz.